Her şeyin böylesine birbirine girebileceğini doğrusu tahmin etmemiştim.
Ortalık bir
anda toz duman oldu. Her şey birbirine karıştı. Bu bir rüya mı? Kâbus
demeliydim. Evet, bu bir kâbus mu? Küçük bir çocuktum. Ne zaman geldim otuz iki
yaşıma? Durum bir hayli karışık aslında. Yağmur yağıyor. Seller akıyor. Arap
kızı görevinin başında. Allahım sen aklımı koru. Arkadaşlar da tıpkı o Arap
kızı gibi uslu uslu oturup yağmuru seyretselerdi ya! O zaman işler bu kadar
karışmazdı. Peki ne yaptılar? Kayboldular. Kim? Arkadaşlar. Nereye kayboldular?
Elinin körüne. Efendim? Yaa efendim tabi! Ben de cümle âleme kafa tutuyorum
işte. O kadar. İtaat. Kariyer. Saat. Bariyer. Şişli. Sarıyer. Vefa. Cefa. Aman
aman, benden uzak dursunlar da. Gölge etmesinler, başka ihsan istemez. Ne
Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü. Yorgan gitti kavga bitti. Yorgan yüzü. Yastık
kılıfı. Yoğurtlu patlıcan kızartması. Belirtisiz isim tamlaması. Ne diyorsun?
Galiba sayıklıyorum. Bir de, bundan iyisi Şam'da kaysı, diye bir şey var. Sonra
Şam fıstığı var. Antep fıstığı var. Şam galiba Suriye'nin başkentiydi. Biraz
coğrafya çalışsam iyi olacak. Halep ordaysa arşın burada. Halep nerde? Tahran.
Bağdat. Yorgan gitti… Yanlış efendim: bazı kavgalar yorgan gittikten sonra
başlıyor asıl.
Cümle âleme
kafa tutuyorum!