8 Mart 2016 Salı

Bir Kitap Bir Balta Bir de Hikâye

Bir Kitap Bir Balta, Ömer Faruk Dönmez'in ikinci hikâye kitabı. Kitapta dikkatimizi çeken ilk şey hikâyelerdeki biçimsel farklılıklar. Hep Aynı Hikâye’de uzun, hacimli hikâyelerle başlayan yolculuk ikinci kitabın ilk sayfalarıyla devam etse de sonradan yerini kısa hikâyelere bırakıyor. Daha önce (Hep Aynı Hikâye) noktalamaları (özellikle noktayı) yerli yerinde kullanan yazar bu alışkanlığını terk edip noktanın yerine eğik çizgiyi getirmiş. Dönmez'in ikinci kitabı üç bölümden ve on beş hikâyeden/ anlatıdan/ hislenmeden oluşuyor. Hikâyelerde yine mizah, ironi, çatışma, unutma, hatırlatma, edebî alıntılama, leitmotiv vb. unsurlar kullanılmış.

Hangi hikâye neyi anlatıyor? Bir Kitap Bir Balta’daki hikâyeleri kısa ve sembol ifadelerle değerlendirdiğimizde şunları görüyoruz:

"Sinek" adlı hikâyede ölmek üzere olan bir kara sineğin ağzından insanların hayatına bir bakış sergilenir. “İnsanlar ne yapıyorlar” sorusuna, "Hiç, sadece sinek avlıyorlar. (…) Varoluş sırlarını yitirdiler. Hah! Varoluş sırlarını yitirince de anlamsız bir hayat sürmeye başladılar." cevabı verilerek hikâyenin özü belirlenmiş.

 "Son Görev" adlı hikâyede ölümün insanları takibini görüyoruz. "Şu aptal ölümlülerin ölümü görememeleri ne kadar ilginç. (…) Her gün etrafınızda yüzlerce ölüm dolaşır, hepiniz de bunu bal gibi bilirsiniz, fakat bu işin sizle hiç alakası yokmuş gibi yaşamaya devam edersiniz." ifadeleriyle ‘son görevli’nin izlenimleri aktarılmıştır.

"Bay Cezmi C." kitabın en ilginç, en önemli ve vurucu hikâyelerindendir. Bay Cezmi C., yaşadığı hafıza kaybı sonucu kim olduğunu unutur, yani kimliğini kaybeder. Gördüklerinin, yaşadıklarının ve düşüncesinin yardımıyla kim olduğunu hatırlamaya çalışır. Sahi, bu ülkede bir insan neye bakarak kimliğini tespit edebilir? "Bir kere, öncelikle şunu gördüm: Kim olduğunu ve bu dünyada ne aradığını unutan sadece ben değildim. Evet milyonlarca insan unutmuştu bu sözünü ettiğim şeyi." sözleriyle kimlik bunalımını, kargaşasını, ‘kim’liklerini unutanları anlatmıştır.





"Ayda Bir Şato"da dünyanın sıradanlığından ve basitleşen, monotonlaşan, yavanlaşan, yalan dolan ve gösteriş haline gelen düzenden bir kaçışı anlatır.

"Tutuklu Kurbağa"da bir kurbağa günlüğü; kalp ve beyin değişikliği yaşayanların düşünce ve eylem niteliksizlikleri anlatılmıştır.

"Sorular" bir iç yolculuğunu anlatır. İçten geçen sorulara içten bir cevap aranır. Bu sorulara sadece ‘iç'i olan biri cevap verebilir.

"Müsait Bir Yerde"de, ölmek isteyen birinin ne kadar zor durumda olduğunu görürüz. İnsanın yaşayan halini sorun etmeyen, bundan sorumlu olmayan insanlar, ölmek isteyen birine dünyayı dar ediyorlar. "Oğlum"da hisli ve gerçek bir mektubu okuyoruz.

"Pantolon Giymeyi Unutan Adam", insanların unuttuklarını yüzüne vuran bir hikâye… 

"Görece"de kederli ve soruları olan bir insanın "güzellik görecelidir" ifadesi çerçevesinde görevden, sorumluluktan kaçanlar eleştirilmiştir.

"Tuhaf Ölüler", ölü olduklarının farkında olmadıklarından tuhaflaşmışlardır. Yaşamı ölümle birleştirenler, yaşamın ve ölümün niteliklerinin farkına varamamışlardır.

"Ankara'nın Taşına Bak", siyasî merkezi işaret eder. Modernizmin niteliksizleştirdiği siyaset yüzünden temel değerlerin yok olmasını, memleketteki nitelik krizinin memleketin varlığını tehdit ettiğini anlatır.

"Yol", kitaptaki en ilginç hikâyelerden biridir. Hikâyede bir zihin akışı vardır. Ancak sinema filmlerinde görülebilen aynı anda iki veya daha fazla olayın, düşüncenin ve zihnin anlatımı bu hikâyede görülmektedir. Hikâyede müslüman duyarlılığının değişimi, bu değişmenin “kadim öğreti”nin emrine pek uymadığını, yolu ve yolcuyu,istikameti en keskin ve net ifadelerle anlatır. Kitabın özeti, maksadı niteliği taşıyan bu hikâye asıl olması/yapılması gerekenle, olan ve yapılan arasındaki farkı işaret eder.

"Ortaya Karışık"ta, niteliğini kaybedenlerin niteliksizlerin içinde fark edilmeyeceği anlatılır. İnsanlar basit, sıradan ve dünyevî istekler ve hırslar için kimliklerinden ve niteliklerinden ödün vermişlerdir. Bunları ödünç verdiklerini sanmışlardır; ama daha sonra ödünç verdiklerini de unutmuşlardır.

"Formulation", zamanın gerçeklerine gerçekçi ve donanımlı bir şekilde hazırlanmayan gençleri anlatır. Hem bu gençlerin, hem de bu gençleri yetiştirenlerin eksikliği ifade edilir.

Hikâyelerinde Ömer Faruk Dönmez insanı, hakikati/ hikmeti, müslümanı, hayatı anlatan yazar; insanın modern bunalımların içinde nasıl bir buhran yaşadığını, basitleştiğini, amaçsız hale geldiğini, sorgulamadan yaşadığını, yaşamak istediklerini değil, yaşatılanları yaşamak zorunda kaldığını ve bunu içselleştirdiğini anlatmaktadır. Dininden, tarihinden, edebiyattan, köklerinden, ailesinden, sahibinden, var edenden kopan bir insanın bir bilinç sapması yaşayacağı açıktır. Bu açıklık Dönmez'in dilinde hikâye şekline dönüşmüştür. Geleneğini ve kadim öğretilerini modernizme dünya karşılığında satan niteliksiz insanın halleri, vaaz ana düşüncesi ve hikâye üslubuyla anlatılmıştır. Yazar, anlatımını "ben merkezli" bir temele oturtmuş. Farklı bir bilinç akışı, farklı bir kurgu, dilin, mizahın, ironinin farklı yansımaları eserde anlatılanları derinleştirmiştir.

* "Belki de bayanlar, sadece, insanların üremesi için yaratılmış varlıklardı, kimbillir.” (s. 33) 

* "Her gün etrafınızda yüzlerce ölüm dolaşır, hepiniz de bunu bal gibi bilirsiniz, fakat bu işin sizle hiç alakası yokmuş gibi yaşamaya devam edersiniz." (s. 53) 

* "Her şeyi mahveden bir şey varsa, o da tembelliktir." (s. 55)

 * “Tanrıya inanıyorsun da neden şeytanın istediği gibi yaşıyorsun?” (s. 60)
* "Şeytanın en bilinen numarasıdır bu; insanları tanrının merhametine güvendirerek kandırır." (s. 60)
* "Bir insanın kadınlarla kurduğu ilişki; kendisiyle, diğer insanlarla, toplumla, devletle, hatta diğer ülkelerle, tüm dünyayla, evrenle, yani hayatla kurduğu ilişkinin bir yansımasıdır." (s. 71) 

* "Dünyadaki kaynakların insanlar arasında adaletli paylaşımı, bir haysiyet meselesidir." (s. 79) 

* "Devlet denilen şey, insanın, kim olduğunu anlamasına yaramayan; fakat çalıştığı yeri bulmasını sağlayan bir kimlik vermeyi uygun buluyorsa, ontolojik anlamda birçok ayrıntıyı göz ardı etmeye yatkın bir mekanizma demektir. Hayatı, var oluş sırrına uygun olarak düzenlemeyen bir mekanizma, eninde sonunda insanı nesneleştirmeye kalkacaktır. Böyle bir sistem, insan değil yurttaş istiyor demektir. Yani şahsiyet değil uyruk." (s. 81) 

* "İşin ehli bilir ki bu dünyada bir ahmağın kendini akıllı sanmasından daha feci bir şey yoktur." (s. 87) 

* "Yine de insan, bayım, ancak 'cennetten daha üstün bir şey için yaşadığı' bilgisiyle kemale erdirebilir insanlığını." (s. 89) 

* "Arızayı doğru teşhis edemezsek, çareyi de yanlış doktorlarda aramış oluruz. İnsan, en azından, kendini hasta edenlerden şifa ummayacak kadar feraset sahibi olmalı." (s. 94) 

* "Bana söyle / bu dertten ölebilirim / ağrı kesici / ateş düşürücü ve kas gevşetici öneriyor doktor / oysa bana his gevşetici lazım / nereden bulabilirim” (s. 105) 

* "Söyle bana nedir / yosmadan geçilmeyen bir kentin caddelerinden kusmadan geçebilmenin yolu." (s. 107) 

* "Karı dırdırından ölmüş bir adam eşekten düşerek ölmüş bir adamdan daha saygıdeğer değildir." (s. 109) 

* "Ben bugüne kadar çok güzel gördüm ama onlardan hiç güzellik göremedim." (s. 121)
* "İskilipli Atıf Hoca'ya bir atıfta bulunmak istedim dedim / o da kimmiş dediler / ‘öldürenlerin unuttuğu fakat sevenlerin unutmadığı bir adam’ dedim." (s. 127) 

* "Önemli olan adam yetiştirmekti de bu düzenekten adam çıktı mı?" (s. 137)

* "Yolcunun en kavi yoldaşı yolun kendisidir ki, ona istikamet derler." (s. 140) 

* "Tarih, şayet muzafferler tarafından yazılmışsa, nasıl muteber olabilir?" (s. 143) 

* "Evlilik zor zanaat azizim; tehlikeli meslek. Devlet garantisi olmadan evlenmemek lazım aslında." (s. 147)


Hayati Koca
Hece Öykü Dergisi, Ağustos 2010. 

Alıntı sayfası: http://www.dunyabizim.com/ilgilihaber/4398/iskilipli-atif-hocayi-kim-unutur.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder