28 Mayıs 2016 Cumartesi

Bu bir inlemedir kardeşlerim!

Mustafa Nezihi Pesen

Bütün kitaplarını okuduğum Ömer Faruk Dönmez'in son kitabının ana izleği aşk! Dönmez’in Yobaz’ı, sözlerini bu geniş ve uzun ‘yatak’ta söylüyor. Düşüncelerini ve dertlerini, Dosto misali, sertlikle açıklamak istiyor.  En büyük meselesi samimiyettir. Çünkü ruhun samimiyeti huzurdur, der. Esrarını 24 kez okuduğu Tutunamayanlar’dan almış.
Acısı ve neşesiyle, zaafları ve erdemleriyle, açığa vurdukları ve gizledikleriyle, tutarlı yanları ve çelişkileriyle, yani her şeyiyle kendini ortaya koymaya çalışıyor. Rezil olmaktan korkmadan.
İnsanı aptal yerine koyan sistemden memnuniyet duymuyor. Sürekli bir teyakkuz hali var bu günlükte. Güp güp güp güp atan bir kalb var. Bu kalbin yakarışları, duaları…
Keskin bir zekası ve sivri bir dili var Yobaz’ın. Ya da sivri bir zekası ve keskin bir dili… Atay’ın Olric’i gibi Yobaz’ın da Gregor’u ona eşlik ediyor günlüğünün büyük kısmında. Yazar sonra onu tatile gönderiyor. Görevini hakkıyla yapmış olduğuna kani olduğu içindir herhalde. Görevi ne mi onun? Okuyucuyu uyanık ve diri tutmak!

Ömer Faruk Dönmez
Evlenip boşanmış bizim Yobaz. Bir oğlu olmuş bu talihsiz evlilikten. Oğlundan ayrı yaşadığı için onu özlüyor. Bir öğretmen, kahramanımız Yobaz. ‘Bir güzel sev duymasın amma sakın zal-i felek / Genc ola amma nihan ender nihan lazım sana’ demiş ya şair. Yobaz da tutup bir güzele aşık oluyor: Öğrencisine. Monna Roza koyuyor ismini.
Demek ki kitabın iki buçuk ana karakteri var diyebilir bazıları. Bence üç buçuk ana karakteri var. Yarım olanın Gregor olduğunu açık edip sebebini de beyan edelim ki zorlanacaklara biraz yardımcı olalım. Çünkü Gregor kurgusalın içindeki hayali yaratıktır. Günlük yazarının zihninin edebi somutlanışıdır gene de. Diğerleri ise en az bizim kadar gerçektir. Peki ya üçüncü karakter?
Onu yazara uyarak italik yazalım buraya: Güzel bir şeyhi olsa adamın. Allah’ın veli kulu. Mübarek. Kafire karşı sert; mümine karşı yumuşak… Ellerine bakardım onun. İslam vardı ellerinde. Vakar ile  otururdu. Heybet ile… Bir sakalları vardı, anlatamam, bembeyaz, başını eğdi mi göğsüne dökülen.Konuşsun, bir şeyler söylesin isterdik; bizi irşad etsin. Ama az konuşurdu. Hikmetli derin şeyler söylerdi. (Planlı davranıp her şeyi bir düzene göre anlatamadığından yakınan yazar, bu yüzden işin içinden çıkmanın o kadar kolay olmadığını belirtiyor. İşte kitabın en iyi cümlelerinden biri burada geliyor. Bu bir inlemedir kardeşlerim: planlı programlı inleyemem ki. Aklıma geldikçe inliyorum: kalbim acıdıkça inliyorum.)
Olumsuzluklara bakıp bakıp zıvanadan çıkan yazar, ‘Zıvana’ kentinin tarihini ayrıntılı bir şekilde anlatmaya başlıyor. Zıvana’dan çıkan Homeros’un hikayesini… Asya’yı ve Avrupa’yı birbirine bağlayan kara ve deniz yollarının Zıvana’dan geçtiğini anlatıyor ilkin. (Yobaz’ın Çanakkale’ye ayrı bir yer verdiğini ve Çanakkale ruhunu çok önemsediğini burada belirtelim. Fakat o tarihlerde geçilemeyen Çanakkale’nin sonradan modernizmle/kapitalizmle/emperyalizmle geçildiğini büyük bir acıyla ve sarih bir şekilde beyan ettiğini de hatırlatalım.)
Zıvana’da müthiş bir ekonomik adaletsizlik söz konusudur. Eğitim çığırından çıkmıştır. Düzen insanları kısa yoldan zengin olup malı götürmeye özendirmektedir. Aile çökmüştür. İlerleyen sayfalarda Zıvana Tarihi’ne uzun, sıkıcı, eğlendirici, düşündürücü şerhler düşülmeye devam ediliyor.
‘Dert çok. Hem-dert yok. Dili yok kalbimin bundan pek bizarım’ diyen şair gibi Yobaz da ‘yozlaşmanın ve omurgasızlaşmanın çaresi nedir?’ diye durmaksızın soruşturuyor. Alim mütefekkir insanların bir şeyler yapmasınının gerekliliğine vurgu yapıyor. Müslümanları bir araya getirecek müceddid bir önder için Rabbimiz’e yalvarıyor.
Ağzındaki baklayı çıkarıyor. Kapitalizmin en büyük numarasını açıklıyor: Evden çıkan kadın. Çünkü kadının süslenip püslenip evden çıkması, erkeğin yoldan çıkması anlamına gelir, diyor Yobaz. Modern dünya kadını bir köle olarak kullanıyor.
Kıssalar, menkıbeler, hikayeler, ayetler, hadisler, mısralar, beyitler giriyor araya. Belki de diğer bütün söylediklerinin; bu ayetlerin, bu hadislerin, bu kıssaların şerhi olmasını istiyor. Hicret, Mirac, La ilahe illallah zikri, Allah’tan başka tanrılar vardır fakat siz sakın onlara tapmayın(!) uyarısı,  dualar, dualar… Çok sevilen ve kaçırılan bir kız. Monna Roza. Kelimelerin aşka gelişi, aşkla gelişi, aşk oluşu, balta oluşu, safların sımsıkı oluşu… Aşk olsun sana Yobaz!
Ve biz senin Hakk yolundan ayrıldığını gözümüzle görürsek veyahut kulağımızla işitir de bürhanlarla ikna olursak senin bu tahtını yıkmak bize vaciptir.

Dünya Bizim 
07.12.2011
Alıntı sayfası: http://www.dunyabizim.com/omer-faruk-donmez/8130/bu-bir-inlemedir-kardeslerim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder