15 Mayıs 2016 Pazar

Yobaz da olsa derviş de olsa sorguluyor!

Ömer Faruk Dönmez, Dervişan
Zeki Dursun
Dünyabizim.com

Daha önce Hamza’sı ve Bir Yobazın Günlüğü ile kendisinden haberdar olduğum Ömer Faruk Dönmez’in Dervişan’ını okuyunca diğerlerindeki benzer heyecanı hissettiğimi söylemeden edemem. Özellikle bu toprakları, bu toprakların dertli insanlarını anlatan her eser benim için önemlidir. Hele bunu öyküde coşkulu bir dille ortaya koyan bir eser ayrı bir öneme sahiptir.

İnsanlar arasında sahih hukuk bir gün yeniden oluşabilir
Ömer Faruk Dönmez’in İz Yayıncılık’tan çıkan bu yeni öykü kitabı da Anadolulu üç gencin (ki bu gençler medreseden ve tekkeden arkadaş üç genç) yıllar sonra medresede yeniden buluşmalarını konu ediniyor. Dervişan, birbirinin devamı olan üç hikâyeden oluşuyor:AbdullahHüseyin ve Zahid… Bu üç arkadaş aynı medrese bahçesinde çocukluğunu geçirmiş ama kaderin sevkiyle Yûnus misali memlekete dağılmış, sonunda kader yine bir sebeple onları tekkede buluşturmuş.
Ömer Faruk Dönmez, ilk hikâye olan Abdullah’ın hikâyesinde köye yerleşerek doğaya dönmeye çalışan doktoralı bir köy imamının yaşadıklarını anlatıyor. Bu bölümde toplumcu gerçekçi romancıları ve hikâyecileri eleştiren Dönmez, köylü kurnazlığı üzerinden de insan zaaflarını müthiş bir şekilde anlatıyor.



İkinci hikâyede Hüseyin üzerinden şehirde yaşayan Müslüman bir kimliğin kişilik-birey ve toplum çatışmaları üzerinde durarak Müslüman birey, Müslüman âlim kimliği ve entelektüel kimlik arasındaki açmazları irdeliyor. Bir tür sosyo-pşisik yapının irdelendiği bölüm. Bireyin ve toplumun çatışmaları üzerinde duruyor yazar.
Üçüncü hikayede klasik usulden hareketle sorulara yanıt arayan modern insana sorularının cevaplarını sunan Dönmez, üç kahramanının yeniden buluşmalarını “çayın şekerleri de geldi” diye tamamlayarak nice ayrılığa rağmen sahih hukukun/ doğal hukukun bir gün yeniden oluşabileceğinin ümidini insanın taşıması gerektiğini öğütlemiş oluyor.
Bakış açısını değiştiren gençlerin kendisiyle ve milletiyle yüzleşmesini anlatıyor
Görkem Evci’nin Dergah dergisindeki bir öyküsü  üzerine demiştim ki: “Mademki hikaye Erdinç’in baba evinden kovulması ve gece karanlığında yola revan olmasıyla bitiyor, hikâye kaldığı yerden devam etmeli ve Görkem de gencin bakış açısını değiştirmeli.” Dönmez hikâyesi, bu bağlamda, bakış açısını değiştiren, hakikate duyarlı bakışı yani feraseti, basireti kuşanan gençlerin Allah ile, kendisiyle ve milletiyle yüzleşmesini komplekssizce anlatması bakımından da çok değerli.
Bizden çok şey çalındı. En başta kendimiz olmayı unuttuk. İslamcılık derdi olanların bir kısmının liberalleşerek, muhafazakarlaşarak namazdan ve dahi İslam’dan bihaber olmakla niteleyen Dönmez, bize "biz"i hatırlatıyor.
Her şeyi olan Müslümanların kendi olmalarının vakti her zamanki gibi geldi de geçmesin yeter ki. Müslüman olmak ve Müslüman olarak ölmekten başka çaremiz yok. Bana bunu hatırlatan son dönemin güçlü bir kaç öykücüsünden biri olan Ömer Faruk Dönmez’e müteşekkirim.

Alıntı sayfası: http://www.dunyabizim.com/omer-faruk-donmez/10915/yobaz-da-olsa-dervis-de-olsa-sorguluyor



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder